NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
229 - (2545) حدثنا
عقبة بن مكرم
العمي. حدثنا
يعقوب (يعني ابن
إسحاق
الحضرمي).
أخبرنا
الأسود بن
شيبان عن أبي
نوفل.
رأيت
عبدالله بن
الزبير على
عقبة المدينة.
قال فجعلت
قريش تمر عليه
والناس. حتى
مر عليه
عبدالله بن
عمر. فوقف
عليه. فقال:
السلام عليك،
أبا خبيب!
السلام عليك،
أبا خبيب!
السلام عليك،
أبا خبيب! أما
والله! لقد
كنت أنهاك عن
هذا. أما
والله! لقد كنت
أنهاك عن هذا.
أما والله!
لقد كنت أنهاك
عن هذا. أما
والله! إن
كنت، ما علمت،
صواما. قواما.
وصولا للرحم.
أما والله!
لأمة أنت
أشرها لأمة
خير. ثم نفذ
عبدالله بن
عمر. فبلغ
الحجاج موقف
عبدالله
وقوله. فأرسل
إليه. فأنزل
عن جذعه.
فألقي في قبور
اليهود. ثم
أرسل إلى أمه
أسماء بنت أبي بكر.
فأبت أن
تأتيه. فأعاد
عليها الرسول:
لتأتيني أو
لأبعثن إليك
من يسحبك
بقرونك. قال
فأبت وقالت:
والله! لا
آتيك حتى تبعث
إلي من يسحبني
بقروني. قال فقال:
أروني سبتي.
فأخذ نعليه.
ثم انطلق
يتوذف. حتى
دخل عليها.
فقال: كيف
رأيتني صنعت
بعدو الله؟
قالت: رأيتك
أفسدت عليه
دنياه، وأفسد
عليك آخرتك.
بلغني أنك
تقول له: يا
ابن ذات
النطاقين!
أنا، والله!
ذات النطاقين.
أما أحدهما
فكنت أرفع به
طعام رسول
الله صلى الله
عليه وسلم،
وطعام أبي بكر
من الدواب.
وأما الآخر
فنطاق المرأة
التي لا
تستغني عنه.
أما إن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
حدثنا "أن في
ثقيف كذابا
ومبيرا" فأما
الكذاب
فرأيناه. وأما
المبير فلا
إخالك إلا
إياه. قال
فقام عنها ولم
يراجعها.
{229}
Bize Ukbe b. Mükrem
EI-Ammi rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kub (yâni İbni İshâk El-Hadrami)
rivayet etti. (Dediki): Bize Esved b. Şeyban, Ebû Nevfel'den naklen haber
verdi. (Demişki):
Abdullah b. Zübeyr'i
Medine'nin dağ yolunda gördüm. Kureyş ve halk yanından geçmeye başladılar.
Nihayet Abdullah b. Ömer da yanına uğradı. Ve başında durarak:
— Selâm sana Ebâ Hubeyb!
Selâm sana Ebâ Hubeyb! Selâm sana Ebâ Hubeyb! Beri bak, vallahi ben seni bu
işten men ediyordum! Vallahi ben seni bu işten men ediyordum! Vallahi ben seni
bu işten men ediyordum! Vallahi benim bildiğime göre sen hakikaten çok oruç
tutan, çok namaz kılan, akrabaya çok yardım eden bir adamdın. Vallahi en kötüsü
sen olan bir ümmet en hayırlı bir ümmetdir, dedi.
Sonra Abdullah b. Ömer
oradan ayrıldı. Abdullah'ın durması ve konuşması Haccâc'ın kulağına varmış.
Hemen İbni Zübeyr'e adam gönderdi ve dalından indirilerek yahûdilerin
kabristanına konuldu. Sonra annesi Esma binti Ebi Bekr'e haber gönderdi. Fakat
o gelmekten imtina etti. Haccâc kendisine tekrar birini göndererek: Ya gelirsin
yahut seni saçlarından sürükleyecek birini mutlaka gönderirim, dedi, Esma yine
imtina etti. Ve şunları söyledi:
__ Vallahi bana
saçlarımla beni sürükleyecek bir kimse göndermedikçe, ben senin yanına varmam!
Bunun üzerine Haccâc :
__ Bana ayakkabılarımı
gösterin! dedi. Ve ayakkabılarını aldı. Sonra koşarak yola düştü ve Esmâ'nın
yanına girdi. (Ona) :
— Allah'ın düşmanına ne yaptığımı gördün mü?
dedi. Esma :
— Gördüm ki, ona dünyasını berbad ettin. Ama o
da sana âhiretini berbâd etti., Duydum ki ona, ey iki kuşaklının oğlu!
dermişsin. Vallahi iki kuşaklı benim. Bunların biri ile hayvanların üzerinden
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yiyeceği ile Ebû Bekr'in yiyeceğini
kaldırırdım. Diğeri bir kadına lâzım olan kuşaktır. Dikkat et ki, Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize:
«Sakif kabilesinde bir yalancı
ve bir can alıcı vardır.» demişti. Yalancıyı gördük. Can alıcıya gelince, bunun
ancak sen olacağını zannediyorum, dedi. Bunun üzerine Haccâc onun yanından
kalktı, bir daha da kendisine müracaat etmedi.
İzah:
Ebû Hubeyb; Abdullah b.
Zübeyr'in künyesidir. Buhari'nin ve diğer ulemânın beyânlarına göre İbnü
Zübeyr'in üç künyesi varmış. Bunlar Ebû Hubeyb, Ebû Bekr ve Ebû Bükeyr'dir.
Haccâc-i Zâlim bir çarpışmada Abdulları b. Zübeyr'i şehid etmiş ve cesedini
Medine'nin dağ yollarından, birinde tepesi üstü bir ağaca asmıştı. Gelip geçen
halk bunu görüyordu. Nihayet Abdullah b. Ömer (Radiyallahu anh) da oradan
geçerken asılı cesedi görmüş ve ona selâm vererek, hakkında sitayişkâr sözler
söylemiştir. «Seni bundan menederdim» sözünden maksadı: Seni bu adamla
uğraşmaktan ve kendisiyle uzun uzadıya münazaa ve münakaşaya dalmaktan men
ederdim. Beni dinlemedin. İşte bu hal başına geldi, dernektir.
Savvâm: Çok oruç tutan;
Kavvâm: Çok namaz-kılan mânâsına gelir. Taberâni: «İbni Zübeyr bütün sene oruç
tutar; günleri birbirine eklerdi. Geceleri de namazla ihya eder, çok defa vitir
namazında bütün Kur'ânı hatmederdi.» demiştir. Yine Taberâni'nin beyânına göre
Haccâc tarafdarları İbnü Zübeyr'i kendi görüşlerine göre ümmetin en kötüsü
olduğu için asmışlardır. İbâdete bu kadar düşkün olan bir zât, mensub bulunduğu
ümmetin en kötüsü olursa, şüphesiz o ümmetin bütün fertleri hayırlı demektir.
Bundan dolayıdır ki, İbni Ömer (Radiyallahu anh): «Vallahi en kötüsü sen olan
bir ümmet, en hayırlı bir ümmetdir.» demiştir. Bu söz Haccâc ve tarafdarlarına
karşı bir reddiyedir.
Kurun: Karnın cem'idir.
Karn boynuz demektir. Buradaki boynuzlardan murad örülmüş saçlardır.
Nitâk: Kemer kuşak
demektir. Kadın iş yaparken eteğine basmamak için beline kuşak gibi bir şey
bağlayarak elbisesini onunla toplar. Hz. Esmâ'ya iki kuşaklı denilmesi bir
rivayete göre birbiri üzerine iki kuşak sardığı içindir. Esah olan rivayete
göre ise kuşağını ikiye yararak bir parçasını beline sardığı, öteki parçasiyle
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in ve Hz. Ebû Bekr'in yiyeceklerini hayvan
üzerinde taşıdığı içindir.
Hz. Esma'nın
«Gördük...» dediği yalancı Muhtar b. Ebi Ubeyd Es-Sakafi'dir. Bu adam çok yalan
söylermiş. Yaptığı yalanların en çirkini kendisine Cebrail (Aleyhisselâm)'ın
geldiğini iddia etmesidir. Can alıcıdan murad da Haccâc b. Yûsuf'dur.